Çocuklarla İletişim Nasıl Kurulur ?

Çoğumuz iletişimin işleyişi hakkında,çamaşır makinemizin motorunu çalıştıran mekanik ilkeler kadar bilgi sahibiyiz. Yani pek fazla şey bilmeyiz. Makinemize çamaşırı koyar,ayarına yapar ve çalıştırma düğmesine basarız. Motorun nasıl çalıştığı bizi ilgilendirmez … Ta ki bozulup çamaşırlarını yıkamaz hale gelinceye kadar.
Ailesiyle olan iletişimi,çocuğun dünyasında büyük önem taşır. Ana-baba ve çocuk üçgeninde,ancak tarafların duygu ve düşüncelerini birbirlerine aktarmaları ve başarılı diyalog kurabilmeleri halinde sorunlarına çözüm bulmaları mümkündür.
İşte bu günkü konumuzda çocukla iletişim nasıl kurulur? Ya da başarılı iletişim yöntemleri hangileridir? gibi soruların cevapları verilmeye çalışılacaktır.

İletişim Nedir?
İletişim…  bir gülümseme, bir el sıkışma, bir gözyaşı, bir kaş çatma, bir hareket, bir sözcük, bir öpücük, bir tonlama, bir fısıltı, bir göz kırpma, bir kucaklama, bir homurtudur.
Yüzeysel olarak bu süreç sadece alışkanlık işi ve basit gibi görünebilir. Ancak eğer “motorun” içine bakarsanız iletişimin birlikte ve doğru biçimde işlemesi,bütün sürecin işlemesini sağlayan 7 parçadan oluşmaktadır.

Bir davranışı yorumlarken değer yargılarımız devreye girer. Oysa değer yargılarıyla davranışları ayırt edebilmeliyiz. Sorunları ayırt edebilmek ve müdahalelerimizi gereken yerlerde ve doğru olarak yapabilmek için bir davranış penceresi çizelim.

Çocukların ve izlediğimiz her kimsenin davranışları bu pencerenin içinde yer alır. Davranışların kabul edilip edilmemesi,bizlerin o davranışa tanık olduğumuzda yaşadığımız duygularla bağımlıdır. Şöyle ki,davranış oluştuğunda  (örneğin çocuk burnunu karıştırıyor) olumsuz duygular yaşıyorsak (kızıp bağırıyorsak) davranışı kabul etmeyiz. Olumsuz duygular yaşamıyorsak (örneğin,yakın bir arkadaşımızla o anda hararetli bir konuşma yapmaktayız) o davranışı görmezlikten gelebilir,tepki göstermeyebiliriz.
Bu durumda ,kabul çizgisinin devamlı aynı yerde durmadığını,değişken olduğunu düşünmek zorundayız. Kabul çizgisinin değişkenliğini 3 önemli etken  yaratır:
1)BEN          2)ÇOCUK       3)ÇEVRE

1)BEN: Eğer keyifli günümdeysem,benim ve ailemin herhangi bir sağlık veya diğer önemli sorunu yoksa,acelem yoksa,eşimle kavga etmemişsem vb. o gün bir çok davranışı kolay kabul edebilir hatta genellikle kızdığım davranışları dahi göz ardı edebilirim. Ama zor günümdeysem “Kabul Çizgim” çok yukarıdadır.
2)ÇOCUK: Davranışların kabul edilip edilmemesi çocuğun yaşına ve cinsiyetine bağlıdır. 2 yaşındaki çocuğun parmağını emmesi kabul edilebilir ama 8 yaşındaki çocuğun bu davranışı kabul edilmez. Ayrıca anne-babalar kendilerine benzeyen çocuklarına daha farklı tepkilerde bulunabilirler. Bu farkında olmadan,düşünmeden sadece yakın hissettiğimiz için gösterdiğimiz tepkilerdir.
3)ÇEVRE: Çevreye verdiğimiz önem davranışı kabul edip etmememizi etkiler. Örneğin evde çocuğun istediği gibi yemesine izin verirken bir yere misafirliğe gittiğinde daha özenli yemek yemesini isteriz.

Mesaj İle İlgili Sorunlar
Sözle aktarılan bir mesajın dinleyeni şöyle etkilediği görülmüştür.

  • Söylediğiniz şeyin –sözel mesajınızın-inandıracak payı yalnızca %7 dir.
  • Onu söyleme tarzınızın-ses tonunuzun-payı %38dir.
  • Konuşurken hareket etme tarzınızın-gönderdiğiniz sözsüz mesajların- dinleyicinizin inanacağı şeydeki payı %55 gibi inanılmaz bir orandır.

İLETİŞİMDE ENGELLER

Yetişkinlerin çocuklarıyla iletişimde aldıkları tavırları belli başlıklarla özetleyebiliriz:

1-Emir verme,yönetme:

“Yapman gerekir….yapacaksın….yapmak zorundasın.”
-Korku ve aktif direnç yaratabilir.
-Söylenenin tersini “denemeye” davet edebilir.
-İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açar.
2-Uyarma,tehdit etme:
“…yapamazsın…..ya yaparsan….yoksa…”
-Korku boyun eğme yaratabilir.
-Sök konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğine denemeye kalkışabilir.
-Gücenme,kızgınlık,isyankarlık oluşur.
3-Ahlak dersi verme:
“…yapmalıydın….senin sorumluluğun….şöyle yapmak gerekir….”
-Zorunluluk ya da suçluluk duygularını yaratır.
-Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir.
4-Öğüt verme,çözüm getirme,fikir verme:
“Ben olsam….neden böyle yapmıyorsun?…Bence,,,sana şunu önereyim…”
-Çocukların kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder.
-Çocuğun sorununu bütünüyle düşünüp,değişik çözümler getirip seçenekleri denemesine engel olur.
-Bağımlılık ya da direnme yaratabilir.
5-Mantık yoluyla inandırma:
-“İşte şu nedenle hatalısın….” “Olaylar gösteriyor ki….”Evet..ama…”“Gerçek şu ki…”
-Savunucu tutumları ve karşı koymayı kışkırtır.
-Çoğunlukla çocuğun ailesiyle iletişimi kesmesine ve artık dinlememesine yol açar.
-Çocuğun kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine neden olabilir.
6-Yargılama,eleştirme,suçlama:
“Olgunca düşünmüyorsun…”  “Sen zaten tembelsin…”
-Yetersizlik,aptallık ve yanlış değerlendirme anlamı taşır.
-Çocuk azarlanma korkusuyla iletişimi keser.
-Çocuk eleştirileri gerçek sanabilir.
7-Övme,görüşüne katılma,teşhis koyma:
“Çok güzel…” “Haklısın,o öğretmen berbat birine benziyor..”
-Ailenin beklentilerinin çok yüksek olduğunu anlatır.
-İstenilen davranışı yaratabilmek için,söylenenler içtenlikten uzak manevra gibi algılanabilir.
-Çocuğun kendini algılayışı ile övgü uygun değilse çocukta kaygı yaratabilir.

8-Ad takma,gülünç duruma düşürme:
“Koca bebek..” “Hadi bakalım süpermen..” “Gerizekalı”…
-Çocuğun kendini değersiz hissetmesine yol açar.
-Çocuğun benlik kavramı olumsuz etkilenebilir.
-Genellikle karşılık vermeye iterler.
9-Tahlil,teşhis koyma:
“Senin derdin nedir biliyor musun?”  “Her halde çok yorgunsun.” “Aslında sen öyle demek istemiyorsun.”
-Tehdit edici,tedirgin edici olabilir.
-Başarısızlık duygusunu uyandırabilir.
-Çocuk kendini korumasız,kıstırılmış hisseder.
-Çocuk yanlış anlaşılmak endişesiyle iletişimi keser.
10-Güven verme,teskin etme:
“Aldırma…Boşver, düzelir..” “Hadi biraz neşelen…” “Zamanla kendini daha rahat hissedersin…”
-Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur.
-Kızgınlık duyguları uyandırır. (Size göre iyi tabi)
-Çocuk mesajı genellikle “kendini kötü hissetmen doğru değil.” Şeklinde algılar.
11-İnceleme,araştırmak,soruşturmak:
“Neden…?Kim?….Sen ne yaptın?…Nasıl?….”
-Çocuklar sorulara genellikle hayır demeye,yarı doğru cevaplar vermeye başlarlar.
-Sorular genellikle soru soranın nereye varmak istediğini açıkladığından,çocuk korku ve endişeye kapılabilir.
-Ailenin endişelerinden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk kendi sorununu gözden kaçırabilir.
12-Konu değiştirme,işi alaya vurma,şaka yolu:
“Daha güzel şeylerden konuşalım…”  “Sen neden dünyayı yönetmiyorsun?”
-Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine ,olaylardan kaçmak gerekli,mesajını ime edebilir.
-Çocuğa sorunların önemsiz,saçma sapan ve geçersiz olduğu anlamını verebilir.
-Çocuk bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan çekinebilir.

Yetişkinlerin %90’ında biraz önce söz edilen davranış özelliklerinin bulunduğu gözlenmiştir.
Şemada ana-baba-ve çocuk arasındaki iletişim görülmektedir. Bu tipik cevaplar,çocukla ileri derecede bir iletişimi engellediği için “iletişimi engelleyen kategoriler” olarak anılırlar. Çocuklar böyle bir cevap karşısında iletişimi keserler. Ya da karşı saldırıya geçip kendilerini savunurlar. Yetersizlik ve aşağılık duygusu hissederler

WordPress Video Lightbox
Sohbet Et
Yardımcı olabilir miyiz?
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?